Veyva Wusivê Ale Koyî Anlatiyor Kaynak:Hiris Hest ve Munzur Kan Aglarken
http://www.zazaki.org Sitesinden alinmistir
Yıl 1945 henüz dokuz yaşındayım. Nisanın bir perşembe sabahıydı. Babam tarlada çift sürüyor, annemde kahvaltısını hazırlıyordu. Bu sırada evimize orta yaşlı bir kadın geldi.Annem onu tanıyordu. Adı Ezime idi. Ama komşular ona Veyva Wusivê Ale Koyî derlerdi. Annem çay demlerken gözleri entarisine takıldı. Gülerek:
-Kumaşê manîsê, mi ve kurmaşe fistanê to ra zu wo dedi.
Bu sefer ikiside birlikte güldüler. Nazimiye ilçesine baÄŸlı Yêresk nahiyesinde ikamet eden Wusivê Ale Koyî’nin gelinini herkes tanırdı. Fakat Wusivê Ale Koyî ailesinden yalnızca bir gelin yaşıyordu. Öteki aile bireyleri ise 1937’ de Tırk askerleri tarafından nahiyedeki diÄŸer ailelerle birlikte katledilmiÅŸlerdi.
Babamın kahvaltısını tarlaya götürdükten sonra çabucak geri döndüm. Eve vardığımda ikisi birlikte kahvaltı ediyorlardı. Ben de sofraya oturdum. Kahvaltı esnasında annem 1937’de başından geçenleri anlatmasını istedi. O da anlatmaya basladı :
“Tırk piyadeleri nahiyemizin etrafını kuÅŸatmadan önce nahiyenin toplam nüfusu 1350 idi. Åžimdi ise yalnızca 160 insan” diye söze girdi.
“Yêresk’te Wusivê Ale Koyî ‘nin geliniydim. EÅŸimin yaşı 23, benim yaşım ise 21 idi. Altı aylık kızımız vardı. Kocamın dört kardeÅŸi vardı. Dördü de evliydiler. Onların da çocukları vardı. Eltilerimden biri hamile idi. O dönemde Yêresk nahiyesi ile bu nahiyenin çevresindeki köyler ve mezralarda Kurêşo aÅŸiretinin bir kolu olan Wusênolar otururlardı. Tırk askeri alevi Kürdlerinin köylerini yakıp yıkmaları ve ahalisini de katletmeleri neticesinde köy halkından bazıları daÄŸlara kaçmışlardı. Kaçamayanlarda apansız yakalandılar.
1937 Mayısının bir çarşamba günüydü. O günün öğleden sonrasında Tırk piyadeleri köyümüzün etrafını kuşattılar. Bir müddet sonrada dağlarda ve ormanlarda topladıkları köylüleri de nahiyeye getirdiler. Hepsininde elleri arkalarından bağlanmıştı. Toplayarak bir araya getirdikleri gençlerle ,ihtiyarları , kadınları,kızları ve çocukları nahiyenin ortasındaki düzlükte dörtlü sırada dizdiler ve yürüyüş kolu halinde Îresî deresi istikametinde yürüttüler. Benim gibi kucaklarında bebekleri bulunan kadınlarin elleri de önlerinde bağlamışlardı. Bu vaziyette hem yürüyor, hem de bebeklerimizi taşıyorduk.
Askeri birlikler bizleri araya almiş yürüyüş kolu halinde dere istikametinde götürüyorlardı. Yürümeyenlerin ya da kasten yürümek istemeyenlerin kiçlarına süngü ile dürterlerdi.
-Yürü lan! Annasını siktiğimin Kürdü , dedikten sonra da süngüyü batırırlardı.
Dere yatağına götürünceye kadar bu şekilde süngü dürtmeye ve tekmelemeye devam ettiler. Kadınlarla , kızların çığlıkları arş-ı alaya çıkmıştı. Bebekler analarının kucaklarında , cocuklar da sıra aralarında bağrışıp çağrışırlardı.
Yêresk deresinin yatağı öylesine derindeydi ki içinde top atılsa etraftan duyulmazdı.
Ve o gün Yêresk deresinde Tanrı insanları unutmuştu.
Dere yatağına vardığımızda kenarda bulunan bir düzlükte bizleri tek sıralı saflarda dizdiler. Sonra her safın karşısında bir ağır makinalıyı konuşlandırdılar. Ağır makinalının başlarındaki askerler ateşe hazir halde bekliyorlardı. Komutanın:
-Ateş serbest ! komutuyla birlikte askerler tetiğe asıldılar.
Ağır makinalının namluları soldan sağa,sağdan sola gidip geldikçe , bu ağır makinalıların karşılarındaki saflarda dizili bulunan bizlerde patır patır yerlere devrildik. Nasıl ki tırpancılar çayırdaki otları biçerde, sırayla devirirlerse , bizleride öyle deviriyorlardı.
Kucağımdaki altı aylık kızıma isabet eden bir kurşun onun vücudunu delip geçtikten sonra göğsüme gömülmüş olmalı ki birden göğsümde bir sıcaklık hissettim. Aynı anda da bebeğim haykırdı ve başı yana kaydı. Onun ölümünden bir kaç saniye sonra da kollarım gevşedi ve onun ölüsünü taşıyamaz hale geldim. Ölü bebeğimle birlikte yere devrildiğimde sağımda ve solumda hısım-akrabalarımın ölüleri üzerime yıkıldılar. O andan bir kaç saniye sonra da kendimi kaybettim. Bu şekilde kaç saat kaldığımı hatırlayamıyorum. Ayıldığım vakit gecenin yarısı idi. Vücudum ağrılar içindeydi. Her yanım sızlıyordu. Üstümde üç ceset vardi. Bu cesetleri üstümden atmaya çalıştım. Fakat takatsizliğimden dolayı atamıyordum. Ellerimi üstümdeki cesetlerin üzerinden gezdirdim. Akan kanlardan saçlarıyla elbiseleri cıvık cıvık olmuşlardı. Fakat bu cesetler beni ağır makinalıların mermileriyle ,piyadelerin süngüsünden kurtarmışlardı. Bir an paniğe kapıldım ve cesetlerden kurtulmaya çalıştım. Ellerimle ,ayaklarımı hareket ettirerek cesetlerin altından çıktım. Ağır yaralıydım ve her yanım sızlıyordu. Bu esnada da kızım aklıma geldi. Cesetleri bir kenara çektikten sonra kızımın cesedini bulup çıkardım. Onu çıkardıktan sonra bu sefer de kocamın ölüsünü aradım. Onu da buldum, fakat çoktan ölmüştü. Sonra gelir defnederim düşüncesiyle kızımın ölüsünü kucağıma aldım ve oradan ayrıldım. Cesetlerden akan kanlar bebeğimin ölüsünün her yanına bulaşmıştı. Uyuyordu sanki.
Kocamın ölüsünün yanından ayrıldıktan sonra saÄŸ kalan var mı düşüncesiyle cesetlerin etrafında dolaÅŸtım. Binlerce üst üste yığılmış öylece duruyorlardı. Görünen manzara seyredilecek gibi deÄŸildi. Bu ÅŸekilde beÅŸ - altı dakika cesetlerin etrafında dolaÅŸtım. Ama ses seda duyulmuyordu. Bir kaç saniye sonra cesetlerden ve karanlıktan korkmaya baÅŸladım. Dereden karşıya geçerek ormana daldım. Bu yöredeki arazi yüksek ve kalın gövdeli meÅŸelerle kaplıdır. Yêresk deresinden itibaren bir yokuÅŸ baÅŸlar ve tepeye varıncaya kadar , bir kilometre boyunca devam eder. Tepenin yamacında ormanların arasında gizlenmiÅŸ Xariklilere ait bir kom vardı. Bu komun sahipleri ailemizi tanıyorlardı. Bu koma gitmek amacıyla ormanların arasında düşe kalka yokuÅŸu tırmanmaya çabaladım. Yolun yarısına vardığımda ormanın sığ bir yerinde durarak kızımın cesedini yere indirdim ve göğsümdeki yaraya baktım. Kanlar yaramın üstünde pıhtılaÅŸtığından dolayı artık kan akmıyordu. İç çamaşırımdan bir parça kopardıktan sonra, onunla sardım. Kızımın ölüsünü tekrar kucağıma alarak yokuÅŸu tırmanmaya devam ettim. Bazen on, bazen de onbeÅŸ dakikada bir durup dinleniyordum. Bu halimle yarim saatlik yolu birbuçuk saatte tırmanabildim. Tepenin yamacına vardığımda Xarik’e giden yoldan saparak kom patikasına yöneldim. Komun önüne vardığımda düştüm.
Bu esnada da köpekler havlayıp üstüme saldırdılar. O anda bebeğimin ölüsünü yere bıraktım ve taş aldım. Köpeklere taş atarken bir yandan da komdakilere sesleniyordum ve köpekleri durdurmalarını söylüyordum. Bir kaç dakika sonra komdakiler koşup geldiler. Köpekleri uzaklaştırdılar , sonra benimle bebeğimi götürdüler. Komun içinde bir silteye yatırdıktan sonra , yarama baktılar. Yaramın durumunu gördükleri vakit, evin reisi bıçağı ateşte kızdırdı ve bununla kurşunu çekip çıkardı. Kurşun derinde olmadığından dolayı kolay çıktı. Kurşunu çıkardıktan sonra yaramın üstünü temiz bir bez ile sardılar. Ondan sonrada süt kaynatıp bana içirdiler.
Ben yatakta iken komdakiler tencerede su kaynattıktan sonra bununla bebeÄŸimin ölüsünü yıkadılar ve götürüp komdan biraz uzakta gömdüler.“
Kaynak: Hiris HeÅŸt ve Munzur Kan AÄŸlarken
|